Welcome to my blog, hope you enjoy reading
RSS

27 Mayıs 2010 Perşembe

Ablasından Küçük Bir Armağan Cansu'ya


Doğduğun gün ve bugün...
Yağmurlu bir günde, küçük gözlerinle düştün dünyama.
Daha dün gibi heyecanım, küçük kalbim 7 yaşında.
28 Mayıs 1991 akşamında, yatakta olmam gereken zamanda, ben ayakta.
Kapı çaldı, kalbim hızlandı bir anda. Babam'dı gelen, gözleri ışıl ışıl heyecanla.
" Kardeşin doğdu" dedi sevinç dolu ses tonuyla.
Baba kız döndük evimize, el ele.
"Haydi yatalım," dedi babam, "Yarın kardeşin gelecek".
Sordum ona, "Yarın çabuk gelir mi Baba?"
"Hemen uyursan, gelir" dedi, gelmesini ister bir edayla.
Kardeşin ne olduğunu bilmeden, içimdeki sevgi yumağıyla.
Geçmedi gece, bitmedi, ben kıpır kıpır yatakta.
Dalmışım sonra, gecenin sabahı kucaklayan bir zamanında.
Araba sesi duydum sonrasında. Bir de baktım ki, güzel Annem ve kucağında Sen kapıda.
Güldü Annem görünce beni, heyecanlı karşısında.
Kıskanırım diye, "Çirkin bir bebek getirdim." dedi sana.
İnanmamıştım o söylediğinde bile, küçük aklımla.
Oturttular beni koltuğa, verdiler seni kucağıma.
Göz göze geldiğimiz o anda, seslendi Babam, patladı flaş ve buzdolabımda asılı duran fotograf çıktı ortaya.
Canım oldun, Cansuyum oldun sen o gün orada.
Bilmiyormuşum ki can yoldaşım, sırdaşım, en iyi arkadaşım kucağımda.
Anlatmaya çalıştım en saf duygularımla.
Hayatıma girdiğin o günü sana ve en önemliside içimdeki seni sana...
Seni seven ve ömrünün sonuna kadar sevecek olan Ablan...

25 Mayıs 2010 Salı

Haftasonu :))




Tatlı bit yorgunluk var üzerimde. Acayip moralli başladım haftaya... :))

20 Mayıs 2010 Perşembe

Hayaaaaat... Beni neden yoruyosun?

Aklım karma karışık. İç dünyam bu kadar yoğunken, dışarıda da hayat aynı yoğunlukta devam ediyor. Güçlü durmaya, belli etmemeye, hayatın akışına ayak uydurmaya çalışıyorum ama uyduramıyorum. Kaç kez açtım bu hafta blog'u ama yazmak gelmedi içimden. Aklım bu kadar sesliyken, ne yazacağımı bilemiyorum. Düşüncelerimi mi? Yaşadığım, aslında güzel olan şeyleri mi yazmalıyım? Güzel olsada ben mutlu olamıyorum ki. Sanki bir tiyatro sahnesinde rolümü gerçekleştiriyorum. Oyun bitip perde kapanınca iç ses FM sesi yükseliyor. Çok az kaldı bitecek artık biliyorum. Çok kısa süre sonra Zeynep'in dediği gibi radyo frekansım değişecek ve ben değişeceğim.

Neyse ruh halimi bırakıp birazda hayattan bahsedelim. Geçtiğimiz haftasonu üniversiteden arkadaşlarım geldi. Evim cıvıl cıvıldı. Uzun zamandır da görüşmemişliğin heyecanıyla, kahkalar eksik olmadı. Dün de 19 mayıs nedeniyle çalışmadık. Bende annem ve Cancan'la ver elini Bospa... Önce çarşıda buluştuk Cancan'ın veda gecesi elbisesinde sorun vadı onu değiştirdik. Sonrada namı değer Bospa'ya (Bostanlı pazarı). O ne kalabalıktı anlatamam. Oldum olası severim ben çarşı pazarı. kalabalıkta olsa boşta olsa rahatlatır beni. Bir sürü düşüncem dağılır gider aklımdan. Dalarım renk çümbüşüne...


11 Mayıs 2010 Salı

....

İstanbul yorgunluğunu yeni atıyorum üzerimden. Hava değişiminden etkilendim galiba her yerim dökülüyor. Yapılacak bir sürü iş var aslında, cumartesi üniversite'den arkadaşlarım geliyor. Hafta sonu evde olmadığımdan bir işin ucundan tutamadım. Ev işi, alışveriş hepsi duruyor. Ama benim içimden sadece uzatıp ayaklarımı yatmak geliyor :( Sanki yatabilecekmişim gibi. Huyumdur aklımdaki planları gerçekleştirmeden ne yatabilirim nede kalkabilirim, içim içimi yer durur. Sanıyorum yogunluğum biraz da fazla düşünmekten . Olmasını istediğim bir dileğim var bir türlü gerçekleşmiyor.Tam olacak diyorum evet şimdi yaşasın.... oldu mu? puuuuuuf... olmadı... Birşey mutlaka engel oluyor. Herşeyde bir hayır var diyoruz bakalım. gerçekleşirse söz söyleyeceğim. ...

7 Mayıs 2010 Cuma

C - U - M - A ...

Ay! bu ne yoğunluk böyle... Alışkın değilim ben böyle yoğun tempoya. Neyse ki CUMA yupiiii!!!! Yarın çok uzaklara yolculuk var. İstanbul'a gidiyorum. Yorucu bir hafta sonu beni bekliyor.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Kağıtta Levrek

Geçen postta bahsettiğim. Karşıyaka cami sokağındaki balıkçıdan aldığımız deniz levreğini fırında pişirdim.

Malzemeler:
2 levrek (biz iki kişi olduğumuzdan)
2 soğan
1 domates
1 biber
2 diş sarmısak
1/4 çay bardağı limon suyu
1/4 çay bardağı zeytin yağı
defne yaprağı, karabiber,tuz

Yapılışı:
Soğanları halka şeklinde doğruyoruz, yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine yayıyoruz. Bir kısmınıda temizlenmiş levreğin iç kısmına koyuyoruz. üzerine julyen kesilmiş biber, halka halka kesilmiş domates koyup balığımızı tepsiye yerleştiriyoruz. Limon, yağ, tuz ve karabiberi iyice çırparak boza kıvamına getiriyoruz ve balıkların her yerine çay kaşığı yardımıyla döküyoruz. Yağlı kağıla üzerini kapatıp 200 decede 20-25 dakika pişiriyoruz. Daha sonra üstünü açıp kızarana kadar (10-15 dakikada civarı) piştikten sonra yemeğe hazır hale geliyor. Ben şiddetle tavsiye ediyorum. Çook lezzetli oluyor...

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Gitti canım fotolar gitti...

Yazacak,anlatacak çok şey var, zaman yok. Aslında zaman çok, yazacak yürek yok. Nasıl güzel bir hafta sonuydu... Bol yemekli, temizlikli , gezmeli, aktiviteli, dinlenmeli... Bol bol fotolu. "Eeee hani fotolar" diyeceksiniz... Teknoloji özürlü ben, hafıza kartına film yüklerken, çektiğim son fotoların bulunduğu dosyayı; ayyyyyy gitti canım görseller... Geri dönüşü yok mu bunun? Sevgilime sesleniyorum dövünerek... Koşup geliyor içeriden... "Ya kuşum nasıl yaptın böyle bir şey?" diyor. Daha bir sinir oluyorum aptallığıma, dövünüp duruyorum... Neye yarar ki gitti giden... Sevgilim de açığımı yakaladı ya bırakırmı; " teknoloji sektöründe çalışıp nasıl bu kadar teknolojiden uzaksın?" hırrrrrr ben hırıltılar çıkarmaya başlayınca, o da küçümseme hallerini bırakıp, " olur böyle şeyler dalgınlıkla" deyip teselliye başvuruyor...

Cuma akşamı sevgili kocam geç geleceğinden gece boyunca temizlikle uğraştım. Cumartesi sabahı rahat uyandım böyle olunca. Sabah sevgiliye güzel bir kahvaltı hazırladım ki, gönlünü fet edeyim de beni gezdirsin... hihihih... Ne yazık ki sevgilim hafta sonları belirli yerler dışında dışarıya çıkmayı pek sevmiyor. Onun için tatil sessiz, sakin yerler de kafa dinlemek, evde aktivitede bulunmak... Benim içinse, gezmek, görmek, keşfetmek, alışveriş, eğlence... O yüzden sevgiliyi biraz yağlamak, yıkamak gerekiyor. Öğleye doğru kafkaf çarşıya gittik. Biraz sahilde yürüyüş yapıp, alışveriş yaparız diye... O ne kalabalıktı anlatamam. Başım döndü kalabalıktan, alışverişi yapı 3,5 saat sonunda eve döndük. Balık aldık çarşıdan deniz levreği. Tarifini yayınlarım. Allahım nasıl lezzetli oldu, nasıl güzel oldu anlatamam. Anlatamam çünkü fotosundan anlayacaktınız artık foto yok :( Pazar sabahtan eşmin müşterisi vardı oraya gitti. ben öğle yemeği için bu sefer kuzu kavurma, pilav ve salata menüsü hazırladım. Hepsini tarifini yayınlayacağım. Yemeğimizi yedik, film izledik, sıkıldığımızı fark edip tekrar yüürüyüşe çıktık. Anneme gittik. Annem bize göre daha merkezi bir yerde oturuyor.

Akşam yemeğinide annemde yedik. sohbet ede ede 55 dakikalık bir yürüyüşle (yolu biraz uzattık) evimize döndük. çok dinç başladım bu haftaya, dinamik, enerjik... Bir sonraki postta tarifler... Sevgiyle kalın...