14 Şubat 2011 Pazartesi
20 Ocak 2011 Perşembe
Böbrek sen çık aradan...
Uzun zamandır ağrımayan böbreğim, son iki gündür fena silkeledi beni. "Ben burdayım bak, unutturmam sana kendimi." Birbirini tetikleyen hastalıklarım yine su yüzüne çıkmaya başladı. Zaten birgün iyiysem bir gün kötü. Ama sanmayın ki öyle hastalık hastası gibi, çok fazla canım yanmadıkça belli etmemeye çalıyorum etrafıma. Nekadar beceriyorum oda tartışılır. Cuma günü Ce'nin geciken doğum günü partisi var. Çok güzel bir menü hazırladım. Çok heyecanlıyım :D
17 Ocak 2011 Pazartesi
Sevgiliye...
Denizin mavisiyle, gökyüzü mavisi karışmış birbirine. Güneş doğmadığından, havanın rengi gri. Bulutlar ağır ağır hareket ederken, aydınlanmaya yüz tutmuş mavi-grilerde, süzülüyor martılar grup halinde. Masallarda geçen peri tozu gibi, parlıyor karşı tarafın ışıkları. Büyüleyici bir hava ve görsel şölenle, dalıyorum hayellere...
Yeşil ışıkla birlikte, dönüyor servis Yunuslardan sahile. Görüyorum ilk buluştuğumuz yeri bu sayede. Gidiyorum tam 10 yıl öncesine, içimde huzur, yüzümde gülümsemeyle. Geçiyor aklımdan tüm anılar film şeridi şeklinde. iyiyi de hatırlıyorum, kötüyüde. Ne çok şey yaşamışız, paylaşmışız 10 yıl içinde. Tüm zorluklara rağmen huzurluyuz yine de. Aslında huzur senin içinde, saf ve temiz kalbinde, bakmaya doyamadığım hareli gözlerinde. Daha nice nice 32'lere, birlikte...
Doğum günü sabahında hissettiklerimi, anlatmak istedim sana kelimelerle...
7 Ocak 2011 Cuma
Bir bakmışsın saat 12 :(
Sabahın 6:30'da karanlıkta kalkıp şehirler arası yolculuğa çıkmak. Hatta bunu hergün düzenli olarak yapmak. Sabahları 15 dk. hızlı yürüyüşle servise binilecek durağa ulaşmak. Boş, karanlık sokaklarda bazen sokak köpekleriyle kovalamaca oynamak. Tüm gün çalışıp, yorgunluktan biterek serviste düşen kafayla uykuya yenik düşüp, sersem halde yine aynı dönüş yoluyla eve dönmek. Döndüğünde birde evde yemek yoksa... Açlıktan kazınan mide ve yarı uyur yarı uyanık halde yapılan yemek... sonra yarına hazırlık... Ev rutuni... aaaaa saat oldu 12... Varmı bundan ötesi... YORGUNLUK...
31 Aralık 2010 Cuma
30 Aralık 2010 Perşembe
Neye yarar ki özrün, be güzelim? Söylediğin yalanla boğazıma bir düğüm oluşturduktan sonra... Nasıl inanırım ben bundan sonra sana?
29 Aralık 2010 Çarşamba
Aşure...
En azından cuma günü öğle saatlerinde çıkacağımızı öğrendim, bu da bir lütuf bizim için. Moralim biraz da olsun yerine geldi. Şimdi gelelim aşureye... Annem "yorulursun kızım, sen çalışıyorsun hazırları var, onlardan yap" dediyse de, ben tabiki onu dinlemedim. Ve pazar günü Aşuremi yaptım.
Malzemeler;
yarım kilo buğday
1 sb. nohut
1 sb. kuru fasulye
1 sb. kuru kayası
1 sb. kuru üzüm
1 çb. prinç
1 çb. bulgur
yarım küçük konserve mısır
1 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı bal
6 bardak şeker
1 tatlı kaşığı gül suyu
2 tatlı kaşığı nişasta
yarım çay bardağı süt
1 paket vanilya
portakal ve limon kabuğu rendesi
Üzeri için;
ceviz, fındık, toz antep, şam fıstığı, nar, tarçın
Yapılışı;
Listeyi pişirme sırasına göre yazdım. Buğdayı, kayasıyı ve üzümü bir gece öncede ısladım. Ertesi gün buğdayı süzüp suyu beyazlayıncaya kadar yıkadım. kayasıyı küp küp doğradım. Fasulye ve nohutu buzluktan çözdürüp kullandım. Herşeyi yazdığım sıralama ile koyup kaynattım.Soğuyunca da süslemelerini yaptım. Süsleme ve foto çok uyduruk oldu, ama artık çok yorulmuştum. Hem ev işi, hem misafir, hem aşure bir güne çok geldi. Akşam belim çok ağrıyordu :) Serpilcim senin için yazdım :)